Komik şiirler sayfamızda, amatör ve ünlü şairlerden bu konu ile ilgili şiirleri uzun ve kısa olarak bulabilirsiniz. Source: www.pinterest.com Ne olurdu saadetlerin en büyüğü i̇şte ellerimde al, diyebilseydim anlardın ve hiç gitmezdin, değil mi bir gün olduğun gibi kal diyebilseydim.
10Kasım. Kâmuran Yüce. 10 Kasım. Mustafa Canpolat. 10 Kasım 1938 - 10 Kasım 1966. Halide Nusret Zorlutuna. 10 Kasım 1952. Vehbi Kızılgül. 1881-1938.
Kapı ile ilgili sözler: Şair, yazar ve Mevlana’dan Kapı gibi sözler 4 Ağustos 2020 30 Mayıs 2022 SözümSöz 0 yorum Bu yazımızda ünlü kişilerin söylediği Kapı ile ilgili anlamlı, güzel ve özlü sözleri derledik.
AyrıcaTürk edebiyatı dünyasında ve Cumhuriyet döneminde en ünlü şiirleri “Yaş Otuz Beş” ve “Memleket İsterim”‘dir. İşte Cahit Sıtkı Tarancı tarafından yazılan bir kapı açıp gitsem sözleri. Ben bu dünyaya yanlış gelmîş olacağım ben. Ben öyle her însandan, o kadar uzağım ben. Yîne bu gözlerîmdîr
şehitler haftası hakkında sözler,Şehitlerle ilgili Sözler, Şehitler ile ilgili en güzel sözler, şehit sözleri. Şehitler için ünlü edebiyatçı ve alimlerin söyledikleri özlü sözler ve özdeyişler vecizeler. Şehidin anası cekmesin acı derdi varsa bulunmalı ilacı Şehidin anası olur baş tacı Şehit anasına evlat
En ünlü şiirler şiir dinler şiir diyarı şiirler ünlü şairler ünlü şairlerden şiirler ünlü şiirler ünlü şiirler ve şairler Share. Unlu Sairlerden En Guzel 10 Ask Siiri Hediyemen Blog . Unlu Sairlerden En Guzel 10 Ask Siiri Hediyemen Blog . Gozler Ile Ilgili Unlu Sairlerden 25 Tane Siiir Guzel Sozler 2021
MvSx. Usta şairler tarafından yazılan, İstanbulu anlatan en güzel şiirleri sizler için derledik. Bu şiirleri okuyunca İstanbul'un kokusunu içine çekeceksiniz. Orhan Veli Kanık, Atilla İlhan, Nedim, Ümit Yaşar Oğuzcan gibi İstanbul aşığı şairleri tarafından ele alınan muhteşem İstanbul konulu şiirleri siz değerli okurlarımız için bir araya getirdik. İstanbul'u İstanbul yapan en güzel şiirler, facebook gibi sosyal ağlarda paylaşabileceğiniz en güzel İstanbul şiirleri; En Güzel İstanbul Konulu Şiirler Köprüde Sabah Gece, yavaşça siyah mantosunu sürükler Vapurlar, şimdi suya bırakılmış kütükler, Ufuk, banyo edilen bir fotoğraf camıdır… Dağlar dudaklarını boyar pembe bir tüyle Köprüde fersiz gözler açılır üzüntüyle Sabah, ıstırap çeken kalplerin akşamıdır… Kollarını gererken iş bekleyen bir sandal, İlk ışıklar açılır esmer sularda dal dal; Rüya görür kıyılar bir uyanık uykuda… Gecenin bir mehtabı andırırken sonları, Gemi fenerlerinin ziyadan bastonları Kaybolur ağır ağır kurşunileşen suda… Paslı mızraklar gibi uyuklayan direkler Bir gün yapacakları muhayyel cengi bekler, Uçuşur beyaz deniz kuşları alay alay… Buruşuk bir deriyi andırır titreyen su, İner merdivenlerden ilk vapurun yolcusu, Uyandırır ihtiyar köprüyü bir tramvay… Sabahattin Ali *** Kaside Bu şehr-i Sitanbul ki bi misl ü behâdır Bir sengine yek pâre Acem mülkü fedâdır Bir gevher-i yekpare iki bahr arasında Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezâdır Bir kân-ı niamdır ki anın gevheri ikbâl Bir bağ-ı iremdir ki gülü izz ü alâdır Altında mı üstünde midir cennet-i a’lâ El-hak bu ne halet bu ne hoş âb u hevâdır Her bağçesi bir çemenistân-ı letâfet Her kûşesi bir meclis-i pür-feyz ü safâdır İnsaf değildir ânı dünyaya değişmek Gülzarların cennete teşbih hatadır Herkes irişür anda muradına ânınçün Dergahları melce-i erbab-ı recâdır Kala-yı meârif satılır sûklarında Bazâr-ı hüner ma’den-i ilm ü ulemâdır Camilerinin her biri bir kûh-i tecellî Ebrû-yi melek andaki mihrâb-ı duâdır Mescidlerinin her biri bir lücce-i envâr Kandilleri meh gibi lebrîz-i ziyâdır Ser-çeşmeleri olmada insana revân-bahş Germ-âbeleri câna safâ cisme şifâdır Hep halkının etvarı pesendîde-i makbul Derler ki biraz dilleri bî-mihr ü vefâdır Şimdi yapılan âlem-i nev-resm ü safânın Evsafı hele başka kitâb olsa sezâdır Nâmı gibi olmuşdur o hem sa’d hem âbâd İstanbul’a sermâye-i fahr olsa revâdır Kûh-sarları bağları kasrları hep Güya ki bütün şevk ü tarab zevk u safâdır İstanbul’un evsafını mümkün mi beyân hiç Maksûd heman sadr-ı kerem-kâra senâdır - Nedim *** İstanbul Türküsü İstanbul’da, Boğaziçi’nde, Bir garip Orhan Veli’yim; Veli’nin oğluyum, Tarifsiz kederler içinde. Rumeli hisarı’na oturmuşum, Oturmuş da bir türkü tutturmuşum “İstanbul’un mermer taşları; Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları; Gözlerimden boşanıyor hicran yaşları; Edalı’m, Senin yüzünden bu halim.” “İstanbul’un orta yeri sinema; Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama; El konuşur, sevişirmiş, bana ne? Sevdalı’m, Boynuna vebalim!” İstanbul’da, Boğaziçi’ndeyim. Bir fakir Orhan Veli; Veli’nin oğlu, Tarifsiz kederler içindeyim. Orhan Veli Kanık *** Canım İstanbul Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar. İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim; O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim. Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur; Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur. Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale, Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale. İstanbul benim canım; Vatanım da vatanım… İstanbul, İstanbul… Tarihin gözleri var, surlarda delik delik; Servi, endamlı servi, ahirete perdelik… Bulutta şaha kalkmış Fatih’ten kalma kır at; Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat… Şahadet parmağıdır göğe doğru minare; Her nakışta o mana Öleceğiz ne çare? .. Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet; Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet… O manayı bul da bul! İlle İstanbul’da bul! İstanbul, İstanbul… Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği; Çamlıca’da, yerdedir göklerin derinliği. Oynak sular yalının alt katına misafir; Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir. Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar, Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar… Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi? Cumbalı odalarda inletir Katibim’i… Kadını keskin bıçak, Taze kan gibi sıcak. İstanbul, İstanbul… Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler! Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler… Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu, Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu. Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından. Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar; Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar… Gecesi sümbül kokan Türkçesi bülbül kokan, İstanbul, İstanbul… Necip Fazıl Kısakürek *** Bir Gün Sabah Sabah Ver elini Haydarpaşa demişiz, Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl, Hava hafiften soğuk, Deniz katran ve balık kokulu Köprüden kayıkla geçmişim karşıya, Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu… Bir gün sabah sabah kapıyı vursam, -Kim o? dersin uykulu sesinle içerden. Saçların dağınıktır, mahmursundur. Kim bilir ne güzel görünürsün sevgilim, Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam, Uykudan uyandırsam seni, Ki daha sisler kalkmamıştır Haliç’ten. Fabrika düdükleri ötmededir. - Turgut Uyar *** İstanbul'u Dinliyorum İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı Önce hafiften bir rüzgar esiyor; Yavaş yavaş sallanıyor Yapraklar, ağaçlarda; Uzaklarda, çok uzaklarda, Sucuların hiç durmayan çıngırakları İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Kuşlar geçiyor, derken; Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık. Ağlar çekiliyor dalyanlarda; Bir kadının suya değiyor ayakları; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Serin serin Kapalıçarşı Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa Güvercin dolu avlular Çekiç sesleri geliyor doklardan Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Başımda eski alemlerin sarhoşluğu Loş kayıkhaneleriyle bir yalı; Dinmiş lodosların uğultusu içinde İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir yosma geçiyor kaldırımdan; Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar. Birşey düşüyor elinden yere; Bir gül olmalı; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir kuş çırpınıyor eteklerinde; Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum; Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum; Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından Kalbinin vuruşundan anlıyorum; İstanbul'u dinliyorum. Orhan Veli Kanık *** Gözlerin İstanbul Oluyor Birden Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik, Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden. Martılar konuyor omuzlarıma, Gözlerin İstanbul oluyor birden. Akşamlardan, gecelerden, senden uzağım Şiirlerim rüzgardır uzak dağlardan esen Durgun sular gibi azalacağım Bir gün, birdenbire çıkıp gelmesen. Şarkılarla geleceksin, duygulu, ince Yalnız gözlerime bak diyeceksin. Ellerim usulca ellerine değince Kaybolup gideceksin Yavuz Bülent Bakiler *** İstanbul Sana geldim, içim ümitlerle dolu Beni sarhoş etme İstanbul, ne olur Bir gün ben de eririm caddelerinde Çürür kemiklerim adım unutulur Yine sen kalırsın dipdiri, sımsıcak Göğü, bulutların, denizlerin kalır Oynama İstanbul, benimle oynama Bir gün öldürür beni bu dert, bu kahır Ezilmiş ellerimin arasında başım Bu yeryüzünde başka çarem kalmamış İşte gelip kapılarına dayanmışım Karşında yıkılmış bir duvar gibiyim Beni sarhoş etme, başım dönüyor Üstüme varma İstanbul, kederliyim Ümit Yaşar Oğuzcan *** Sen İstanbul Kokardın Martıların gözlerinden dinledim İstanbul'un boğazı yanmış dün gece Yıldızlar şahitlik etmiş, güya suçlu benmişim Oysa can, yemin olsun yanağımdan süzülen denize Ben bu şehre yüreğimi içirmedim Göklerden hicran yağdı, İstanbullu bir geceydi Yere düşen her damlanın yüreğinde sen vardın İsmin dudaklarımda idamlık bilmeceydi Yalansa kahrolayım, sen İstanbul kokardın Sevda dediğin gülüm bir busedir dudağımda Bıçak gibi, yasak gibi, kan gibi... Utanır, intihar ederdi ölüm, Hayata rest çekip ağladığımda, Korkak gibi, tutsak gibi, yaşanmamış an gibi... Ben lal olmuş bülbülüm, sen deli gülsün bağımda Toprak gibi, yaprak gibi, candan özge can gibi Kuş uçmaz kervan geçmez dağımda, Kah aşkı yağan kar tanesi Kah Leyla tüten rüzgardın Zambak gibi leylak gibi, Sigaramda duman gibi Sevdiceğim, sen İstanbul kokardın Dayadım ondörtlüyü İstanbul'un şakağına İstediğim gül içmekti gözlerinden bir yudum Seni sordum gündüzlerce bu şehrin her sokağına Söylemedi, inat ettim gece seni uyudum Ben bir sana, bir bu şehre gül dedim Ayla toprak şahittir, şahittir denizle gece Sensizken, İstanbul'da bir kez olsun gülmedim Yıllar kapımı çaldı, ellerinde vur emri Yokluğun var sen yoktun, ölüm geldi ölmedim Ağladım yüreğimde sen, sende divane İstanbul Aşkından hatıra dedim göz yaşımı silmedim Ben bir sana, bir bu şehre gül dedim Belki de can ben bu şehri güller için çok sevdim Gözlerimden dökülen yaş denizi ıslatıyor Sevda kilim, hasret nakış, gönül derdi dokuyor Çatlayası deli yürek 'sen sen' diye atıyor Oy gece gözlüm oy, İstanbul seni kokuyor Serdar Tuncer *** İstanbul ve Sen İstanbul bana hep seni hatırlatıyor. Çünkü onun gözleri de en az senin ki karar yeşil. Hala, gülümseyen bir lale gibi bana sürgününü gönderiyorsun dört yanı çevrili bir kale gibi ne sır umut, ne de sır veriyorsun gemiler gidiyor, sen gidiyorsun sulara yansıyor yeşil gözlerin hüzün dalga dalga, ıssız ve derin beni İstanbul’a terkediyorsun sensiz ne şehrayin, ne deniz kalır gidersin, harabe olur İstanbul martılar göç eder; sular alçalır kendini çöllerde bulur İstanbul güneşi rengarenk şavkınla gökte saçlarını tarar iken bulurum beyazı, gecenin çizgilerinde ellerini arar iken bulurum sensiz çözülür mi gül ve mu/amma yüreğimden hala habersiz misin adını göklere yazarım amma mehtabı kaybolur düşlerimin - Nurullah Genç *** İstanbul Aşkı aldatan bir şehrin sancısındayım denizinde bir terkediş bir hüzün maviye nasıl kıydıysa yüreğin,nasıl kıydıysa yapma nolur .....topla kendini şehr-i İstanbul vururum seni İstanbul vururum boynundaki gerdanlıktan vururum seni en sarı sonbaharından topla kendini... sana yalvaran kaçıncı şair kaçıncı şiir bu yarım kalan sevişmelerden geldik sana şiirimiz öksüz kalsın diyemi dilim yetmiyorsa kalbimi dinle sevda de buna ekmek parası de aşk de ar namus de töre de cefa de vefa de topla kendini topla vururum seni İstanbul vururum en yeşil baharından kız kulen'den Aşiyan'dan Bebek'den denizinden vururum seni masmavi kanarsın masmavi ağlarım sana kendimi vurdurma bana topla kendini topla kendini şehr-i İstanbul - Naşide Göktürk *** İstanbul Yoktu Sen Olmasan Ben nice İstanbul’lular gördüm sana gelinceye kadar Kirli paçavralara benzerdi insanları Dostluktan, vefadan yoksun. Bölünmüş, dağılmış, parçalanmış Ve herbiri kendi ağırlığıyla ezilmiş, yorgun. Yüzümde dolaşan birer iğrenç böcekti gözleri Bir tutsam Yapışır kalırdı ellerime en çirkin yerleri Evlerinde bulduğum yalnızlık Sokaklarında bulduğum upuzun bir kahırdı. Günler boyunca Bir başka karanlık gelirdi Karanlığın biri kaybolunca Güneşler doğardı görmezdim. Bir ses durmadan ölüme çağırırdı beni Bilmezdim bu şehirde senin yaşadığını. Bilmezdim... Zindandı bütün meyhaneler Duvarlar karaydı Köhne bir bizans eskisiydi İstanbul sensiz. Semt semt bir ağır yorgunluktu Sürekli bir aldanıştı sokak sokak Benden en uzak sevgilerde yaşadım yıllarca O büyük yalanlarda yaşadım. Senden habersiz bir ölü gibi Senden uzak zamanlarda yaşadım. Mabetler yıkıldı içimde Umutlar hayaller yıkıldı Bir gün bütün İstanbul yıkıldı. Sokaklar kaydı ayaklarımın altında Gün oldu kalabalık meydanlarında inançlarım yıkıldı Gün oldu Gözlerime çiviler çakıldı merhametsiz. Toz toz oldum, duman duman oldum Aldığını geri vermedi yıllar Yitirdim kendimi bu rezil şehirde Seni buluncaya kadar. Eskiden bir lale hatırlardım Yada mavi mavi bir deniz İstanbul denince Serin rüzgarlar okşardı saçlarımı Rıhtımlar balık balık kokardı. Ne zaman Yumsam gözlerimi bir gemi kalkardı. Vapur düdükleri durmadan öterdi. Eskiden bir İstanbul vardı bilmediğim Bana yeterdi. Sonra kaç yıl yaralı bir hayvan gibi Gezdim sokaklarında Sonra kaç yıl bir sevgi aradım İstanbul’u aradım. Belki de seni aradım bilmeden Ayaklarımın dibinde den,izler can çekişti Şehirler parçalandı Bir çağ öldü gözlerimin önünde Benim en güzel çağım öldü. Bizi topraktan yarattılar Gel gör ki... Bu şehirde Benim toprağım öldü. Seni aradım bu şehirde yıllarca Yana yakıla seni.. Sen kimdin, sen neredeydin kimbilir. Hep böyle sensizmiydi bu şehir. Bu şehir İstanbul’muydu ? Öyleyse sensiz yaşanmazdı bu şehirde Gemiler demir almazdı Trenler işlemezdi Sen olmasaydın Bir ömür bitip Yepyeni bir ömür başlamazdı içimde Bahar gelmezdi Ağaçlar çiçek açmazdı Seni bulmasaydım Ve ben yoktum İstanbul yoktu Sen olmasaydın. Ümit Yaşar Oğuzcan İstanbul Ağrısı kanatları parça parça bu ağustos geceleri yıldızlar kaynarken şangır şungur ayaklarımın dibine dökülen sen eğer yine İstanbul'san yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim pancak pancak şiirler tüküreceğim demek yine ben limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler yahudi sokaklarını aydınlatan telaviv şarkıları mavi asfaltlara çökmüş diz bağlıyor eğer sen yine İstanbul'san kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan sirkeci Garı'nda tren çığlıklarıyla bıçaklanıp intihar dumanlari içindeki Haydarpaşa'dan Anadolu üstlerine bakıp bakıp ağlayan sen eğer yine İstanbul'san aldanmıyorsam yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar yine senin emrindeyim utanmasam gozlerimi damla damla kadehime damlatarak kendimi yani şu bildigim attila ilhan'i zehirleyebilirim Sonbahar karanlıkları tuttu tutacak tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor imtihan çığlıkları yükseliyor üniversite'den tophane iskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şoförler uykusuz dalgalanıyor ulan İstanbul sen misin senin ellerin mi bu eller ulan bu gemiler senin gemilerin mi minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında liman liman götüren ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor antenlerinden neden peki İstanbul ya ben ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu abbas ya benim kahrım ya senin ağrın ağır kabaralarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın çaresiz zehirle kusan çılgın bir yılan gibi burgu burgu içime boşalttığın o senin ağrın o senin eğer sen yine İstanbul'san yanılmıyorsam koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim Sicilyalı balıkçılara Marsilyalı dok işçilerine satır satır okumak istediğim sen eğer yine İstanbul'san eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim ulan yine sen kazandın İstanbul sen kazandın ben yenildim kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar yine emrindeyim ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam hiç bir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa yanılmıyorsam sen eğer yine İstanbul'san senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir ulan bunu sen de bilirsin İstanbul kaç kere yazdım kim bilir kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken 1949 eylül'ünde birader mırc ve ben sokaklarında mohikanlar gibi ateş yaktık sana taptık ulan unuttun mu sana taptık Attila İlhan *** Seni Yine Görüyorum İstanbul Seni görüyorum yine İstanbul Gözlerimle kucaklar gibi uzaktan Minare minare, ev ev, Yol, meydan. Geliyor Boğaziçi’nden doğru Bir iskeleden kalkan vapurun sesi, Mavi sular üstünde yine Bembeyaz Kızkulesi. Bir yanda, serin sabahlarla beraber, Doğduğum kıyılar Beşiktaşım. Baktıkça hep, semt semt, yer yer, Beş yaşım, on beş yaşım, ah yirmi yaşım! Durmuş bir tepende okuduğum mektep, Askerlik ettiğim kışladır ötesi. Bir gün bir kızını benim eden Evlendirme dairesi. Benim de sayılmaz mı oralar? Elimi tutar gibi iki yanımdan, Babamın yattığı Küçüksu, Anamın toprağı Eyüpsultan. Önümde, açık kollarıyla Boğaz, Çengelköy’den aktarma Rumelihisarı. İstanbul, İstanbul’um benim. Ziya Osman Saba
81 il Gezilecek Yerler 81 il kapm Yapılacak Yerler 81 il Piknik Yapılacak Yerler MESAJLAR Ayrılık Mesajları Baba Mesajları Aşk mesajları Anne Mesajları Cuma Günü Mesajları Sevgiler Günü Mesajları Özür mesajları Doğum Günü Mesajları Günaydın Mesajı İyi Geceler Mesajları Komik mesajlar Bayram mesajları Ramazan Ayı Mesajları Kandil mesajları KANDİL Mesajı SÖZLER Anlamlı sözler Anlamlı Resimli Sözler Altın Gibi Sözler Mevlanın Sözleri Ünlülerin Sözleri Sevgiliye Dair Tüm Sözler Etkileyici Sözler Kapak Sözler Karışık Sözler Şarkı Sözleri BİLMECELER ve CEVAPLARI KAREKALEM ÇİZİMLERİ EĞİTİM Kompozisyon Ödevleri Kpss Soruları Öğreci Ödevleri En Çok Okunan Kitaplar İsim ve Anlamları İngilizce ~ Türkçe DÜNYA ÜLKELERİ Dünya Ülkeleri Etkinlikler İLGİNÇ BİLGİLER İlginç Karışık Tasarımlar Keşifler Ve İcatlar A DAN Z YE ŞEHİRLERİMİZ 81 il Gezilecek Yerler Aile ve Çocuk Eğitimi Robotik kodlama PRATİK BİLGİLER Merak Edilen Kelimeler Ve Anlamları Önemli Günler ve Haftalar BİLGİ ANSİKLOPEDİSİ Bilim İnsanları Bilgi Formu A dan Z ye Bilgiler Balıkçılık FİDANCILIK Karışık Tasarımlar TARİHİ OLAYLAR TARİHİ YAPILAR TARİHTE BUGÜN İSLAM ANSİKLOPEDİSİ Kuran-ı Kerim Peygamber Efendimiz Peygamberlerimiz Alimler Ve Evliyalar Hadislerimiz İlahi Sözleri Ahlak Bilgisi Allah Dostları 114 Sure ve Anlamı Mevlana Hz NAMAZ Sahabeler ve Sünnet-i Seniyye Sureler Türbeler SAĞLIK ŞİFALI BİTKİLER VE FAYDALARI Hamilelik ve Bebek Diyet Tansiyon İnsan Anatomisi Tıbbi Videolar MESLEKİ EĞİTİM Cnc Torna Bölümü CNC Torna Öğrenme Cnc Torna Freze Videolar Cnc Freze Bölümü KOMİK- Fıkralar -Sözler-Capsler Komik mesajlar Komik Resimler KOMİK CAPSLAR CEP TELOFONU LG Samsung Huawei Cep Telofonu Apple Vodafone Asus Cep Telofonu yardım Ve Forum BİLGİSAYAR BÖLÜMÜ PARÇA Bilgisayar Parçaları bilgisayarlar Ana Sayfa Etiketler Kapı ile ilgili şiirler ünlü şairlerden © Newspaper WordPress Theme by TagDiv
Dünyadaki bütün insanlar, biri dışında aynı fikirde ve o tek kişi karşı fikirde olsa, o tek kişinin iktidarı ele geçirip tüm insanları susturma hakkı ne kadar yoksa, tüm insanların o tek kişiyi susturma hakkı da aynı derecede yoktur.. John Stuart Mill Paylaş Aşağıda 1,500,000'dan fazla şiir başlıkları arasından "Mavi kapı" terimini içeren şiirler listelenmektedir. Mavi kapı ile ilgili şiirler "kayıt tarihine" göre listelenmektedir. Şiirlerin "Mavi kapı" ile ilgili alakalı olup olmadıkları sistem tarafından otomatik belirlenip içinde aradığından konu dışı bazı şiirler listelenebilir. Mavi kapı ile ilgili " 11 " şiir aşağıdadır.
Dünyadaki bütün insanlar, biri dışında aynı fikirde ve o tek kişi karşı fikirde olsa, o tek kişinin iktidarı ele geçirip tüm insanları susturma hakkı ne kadar yoksa, tüm insanların o tek kişiyi susturma hakkı da aynı derecede yoktur.. John Stuart Mill Paylaş Aşağıda 1,500,000'dan fazla şiir başlıkları arasından "Kapı gibi" terimini içeren şiirler listelenmektedir. Kapı gibi ile ilgili şiirler "kayıt tarihine" göre listelenmektedir. Şiirlerin "Kapı gibi" ile ilgili alakalı olup olmadıkları sistem tarafından otomatik belirlenip içinde aradığından konu dışı bazı şiirler listelenebilir. Kapı gibi ile ilgili " 11 " şiir aşağıdadır.
Türk Edebiyatı’nın önemli şairlerinin kitap şiirlerini, kitap okuyan kişilerin resmedildiği tablolarla birlikte derledik. 1. Masayla Kitap, Oktay Rifat Bir kitap duruyor masada Çok eski bir kitap masada Oysa bir sevginin üstünde kitap Eski günlerden kalma masada Odaya vuran güneş Bir çivi yazısı masada Evin duvarları beyaz Damı kırmızı İçinde bir kitap duruyor Bir sevginin üstünde masada. Géza Vörös, Woman With A Book, 1943 2. Kitaplar Arasındaki Çiçekler, Fazıl Hüsnü Dağlarca Bıraktın bir hatıralar yığınında beni de yavrum; Ki sevgim verdi sana bir koku gibi bütün dünyasını. Ve ben bu sabah vaktinde iyice hissediyorum, Bir kitap arasına bırakılmış çiçeklerin yasını. An He, Books and Art 3. Rahatı Kaçan Ağaç, Melih Cevdet Anday Tanıdığım bir ağaç var Etlik bağlarına yakın Saadetin adını bile duymamış Tanrının işine bakın. Geceyi gündüzü biliyor Dört mevsimi, rüzgârı, karı Ay ışığına bayılıyor Ama kötülemiyor karanlığı. Ona bir kitap vereceğim Rahatını kaçırmak için Bir öğrenegörsün aşkı Ağacı o vakit seyredin. Barbara Jaśkiewicz, Girl Reading In The Garden 4. Kitaplar, Hasan Hüseyin Korkmazgil kitaplar da bizim gibi doğuyorlar büyüyorlar ölüyorlar doğan ölür bir gün elbet ne kuşku ne var ki öyle değil kazın ayağı öyle değil işte kurdun kuyruğu bizler nasıl doğuyorsak nasıl büyümüyorsak / nasıl ölmüyorsak kendi toprağımızda kitaplar da bizim gibi yakılıp gidiyorlar düşman ellerde doymadan gençliklerine / yaşamlarına okuduk bunları ta ilkokul kitaplarında okuduk bunları tarih belgelerinde ve yaşadık bunları acılı günlerimizde üşüttüler karakışta yak dediler kitabı yak dediler kitabı yaktık ısındık kömürler yattı yerde madenler yattı yerde sular öylece aktı güneş baktı öylece en eski penceresinden nerden nere gelmişiz biz kim söyler söylemek bir şey değil elbet kim kalkar tanık olur bu korkunç cinayete beyin sığmaz olmuş kafatasına öfke sığmaz olmuş cankafesine peki ama nerde o kuş? Anton Ebert, Lesendes Mädchen 5. Kitaplarda Ölmek, Behçet Necatigil Adı, soyadı Açılır parantez Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti Kapanır parantez O şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadı Bir parantez içinde doğum, ölüm yılları. Ya sayfa altında, ya da az ilerde Eserleri, ne zaman basıldığı Kısa, uzun bir liste Kitap adları Can çekişen kuşlar gibi elinizde. Parantezin içindeki çizgi Ne varsa orda Ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci Ne varsa orda. O şimdi kitaplarda Bir çizgilik yerde hapis, Hala mı yaşıyor, korunamaz ki, Öldürebilirsiniz. Ivan Kramskoy, Reading Woman Portrait of Artist’s Wife 6. Kitap, Menekşe, Tırnak, Edip Cansever Bahçede şezlonga uzanmış Kitap okuyan adam Kaldırıyor arada başını kitaptan Bir lastik hortumunun ışıldadığı tarhtaki Menekşenin M’sine bakıyor yalnız -günün kapı aralığı mavidir- O menekşe ki çiçek kavramından kurtulduğu için var Adam ki sevgi kavramından kaçtığı için mutlu Denizin bir adam boyu üstü gibi erinçli bir de. Şiirin bir gölgesi olmalıydı eylül -diyebilirdi- Şiir okumam ki diyor karısı Sırtını duvara dayamış, gökteki bir uçağın yaldızlı İzine bakıyor-yüzünde birbirine benzemeyen üç ayrı uzaklık- Ekliyor biraz daha kessem tırnaklarımı Güz benim olacak. Kitaba dalıyor adam Küçük bir ot koparıyor kadın Ben buradan göremiyorum, masamdan, otun cinsini yani İyi günler diliyorum onlara, uzaktan Ve yalnızlığa değgin çok şey biliyorum. Adamın elindeki kitap benim kitabım Okuduğu şiir de işte bu okuduğunuz şiir. Alexander Deineka, Girl With A Book 7. Bir Ardıçkuşu Akasya Ağacında, Cevat Çapan O yaz, bol bol roman okudum, denize girdim kimsesiz kumsallarda; rüzgârların, balıkların adlarını öğrendim. Nice cümlelerin altlarını çizdim kırmızı kalemimle. Örneğin, “Asker dolu bir tren tarihi değiştirebilir.” Sonra gene aynı kitaptan, “Bir ardıçkuşu şakımaya başladı akasya ağacında.” Geceleri, sararan otların üzerine uzanıp bir açıkhava sineması seyrettim gökteki yıldızlardan ve altını çizdiğim cümlelerle konuşturdum onları. uzaktan bir çağlayanın sesi karışıyordu yıldızların mırıltılarına. Gene de duyabiliyordum Adil Nuşiran’ın huzurunda hayat denilen bu acılar denizinde en acımasız dalganın ne olduğu konusunu tartışan üç bilge kişiyi. Odama çekilip yatmadan önce, tarihi değiştirebilecek asker dolu o trenin hızla geçtiğini duydum, sonra da akasya ağacında şakımaya başlayan ardıçkuşunu. Karşıda Midilli, denizin ötesinde, sessiz. Bu sessizlik sanki o sevdalı kadının bin kulaklı geceye fırlattığı çığlık binlerce yıl önce Thomas Benjamin Kennington, Lady Reading By A Window 8. Konyak, Kitap ve Kahve, Metin Altıok Tenha bir eylül bahçesinde Bir bardak konyak, kitap ve kahve Otururken dalmış kendi kendime, Güz rüzgârı geçiyor kitabımın içinden Ot kokan nefesiyle. Hızla çevirerek sayfalarını Savuruyor bütün harfleri Gözlerimin önünde, Koparıp kimbilir hangi sözlerden İrili ufaklı belki binlerce. Telâşla kapatıyorum kapağını kitabın Bastırıp üstüne elimle. Bakıyorum her şey yerli yerinde; Tenha bir eylül bahçesinde Bir bardak konyak, kitap ve kahve. Warren F. Neary, Story Time 9. Babam ve Kitap, Abdülkadir Budak Unutulmuş kitapların Raftaki sızısıydı Yazın yağan karların Babamdı yansıması Kendini gösterir bahçe “Kötülük Çiçekleri” Okunur içimizde Açınca benzerleri Onda “Çocuk ve Allah” Bende “Ahşap Anahtar” Ona dünya bir oda Bana çelik kapılar Robert James Gordon, Woman Reading 10. Kıyamet Süresi, Enis Batur X, 8-9 Git, meleğin tuttuğu kitabı al ve yut onu Ağzında bal tadı bırakacak önce, içinde ağrılar, kıvranacaksın sana yerleşen harfler, heceler, cümlelerle geçmişse hakikat kanına, tohum tutmuşsa organlarında Gövden için yepyeni bir çekirdek, acı bir meyve, sarmaşık ve sürekli bir yükseliş Hayat böyle erir, yavaş yavaş açılır önündeki siyah üstüne siyah ufuktan daha da siyah ötesi Git, meleğin tuttuğu kitabı tut. Knut Ekwall, Portrait Of The Artist’s Father and Daughter Kapak Resmi Allan R. Banks, Reading On A Sunlit Afternoon
kapı ile ilgili şiirler ünlü şairlerden